
Hepimizin hayatında en az bir kez duyduğu bir kavramdır: ruh eşi. Kimi ona masallardan çıkmış bir kahraman gözüyle bakar, kimi ise bilimsel bir zemine oturtmaya çalışır. Peki, ruh eşi gerçekten var mıdır?
Aslında “ruh eşi” dediğimiz şey, hayatımız boyunca bizi en iyi anlayacak, gözlerimizin içine baktığında kelimelere ihtiyaç duymadan ne hissettiğimizi çözecek, kalbimizin ritmine uyum sağlayacak kişiyi arayışımızın adıdır. Belki bir insanın aynı frekansta titreşmesi, aynı dili konuşması, aynı hayalleri kurmasıdır. Ama bazen de hiç beklenmedik bir anda, hiç benzemediğimiz biriyle kurulan o derin bağdır.
Kimi psikologlara göre ruh eşi diye bir kavram yok; sadece bizim değerlerimizi, ihtiyaçlarımızı ve eksikliklerimizi tamamlayan insanlar var. Ama belki de “ruh eşi” tam olarak budur: bizi biz yapan yaraları, korkuları ve hayalleri anlayan, eksiklerimizi kabullenip yanımıza koyan insan.
Hayat yolculuğu uzun ve bazen de çetin bir serüvendir. Yanında ruhuna dokunan biri varsa, yol biraz daha kolaylaşır. Çünkü gerçek ruh eşi, seni tamamlayan değil; seni sen olduğun için seven kişidir.
Belki de asıl mesele “ruh eşini bulmak” değil, kendimizin ruhuna eş olabilmektir. Kendimizi sevmeyi, tanımayı ve kabullenmeyi öğrenmeden, başkasında eksiksiz bir uyum aramak beyhude bir çaba olabilir.
Sonuçta, ruh eşi vardır ya da yoktur; buna inançlarımız karar verir. Ama hepimizin kalbinde, bizi anlayacak, elimizi sıkıca tutacak birine duyulan ihtiyaç baki kalır.