
Birileri çıkıp “her şey yolunda” dese de sokaktaki gölge başka şeyler fısıldıyor kulağımıza. Ekonominin vitrinini parlatanlar, arka depoda dökülen malları görmezden geliyor. Manavda domatesin fiyatı göğe çıkarken, ekranlarda “bolluk bereket” masalları anlatılıyor. Masallar güzel de, masalın sonunda uyanan halkın midesi boş kalıyor.
Siyasetin salonları ışıl ışıl, kürsülerde alkış tufanı… Ama perde arkasında kavga büyük. Koltuk sevdası, memleket sevdasının önüne geçmiş durumda. Bir gün dost olanlar ertesi gün düşman kesiliyor. Yarın kimin kime sarılacağı, kimin kime sırt döneceği belli değil. “İlkeler” dedikleri şey, aslında rüzgârın estiği yöne göre değişiyor.
Gölgeye bakınca başka bir tablo çıkıyor:
Gençler çareyi bavulunu toplayıp yurtdışına gitmekte buluyor. Emekli, yıllarını verdiği ülkesinde yaşam mücadelesi veriyor. Çalışan, maaşını daha cebine koymadan borç defterine yazıyor. Ama kürsüdeki nutuklarda herkes “mutlu, huzurlu, refah içinde”!
Bu ülkenin en büyük sorunu ne biliyor musunuz?
Sorun, gerçeği saklayan perde değil… O perdeyi alkışlayan seyirciler. Çünkü seyirci alkışladıkça sahnedeki oyun hiç bitmiyor.
Gölge, günün sonunda bize şunu söylüyor:
Ülkenin kaderi, koltukta oturanların değil, gölgede kalanların cesaretine bağlıdır.