
Kör, “ne güzelsin” demiş.
Sağır duymamış, dilsiz duymuş fakat anlatamamış.
İşte bu küçük hikâye, aslında ülkemizin en derin yarasını anlatıyor. Bir yanda görmek istemeyenler, bir yanda duymayanlar, bir yanda konuşamayanlar… Ve ortada yaşanan devasa bir felaket.
Deprem oluyor, insanlar enkaz altında kalıyor. Kimi ekran başında gözlerini kapatıyor, görmek istemiyor. Kimi kulağını tıkıyor, “duymadım, bilmiyorum” diyor. Kimi ise biliyor, görüyor, duyuyor ama konuşmaya cesaret edemiyor.
Ekonomi çöküyor, işsizlik artıyor, gençler ülkesinden umudunu kesiyor. Aynı döngü: Gören gözünü kapatıyor, sağır kulak işitmez oluyor, dilsiz dilini ısırıyor.
Oysa felaketi anlamak için masal kahramanlarına gerek yok. Her gün sokakta, pazarda, okulda, hastanede yaşıyoruz. Ama üç maymunu oynayan bir toplum olduk. Körüz çünkü görmek istemiyoruz. Sağırız çünkü duymak işimize gelmiyor. Dilsiziz çünkü konuşursak başımıza iş gelir diye korkuyoruz.
Ama bir gerçeği unutuyoruz: Sessizlik felaketin büyümesine hizmet eder. Körlük, duymazlık ve suskunluk sadece zalimin işine yarar.
Ya hep birlikte gözümüzü açıp göreceğiz, kulaklarımızı açıp duyacağız, dilimizi çözerek konuşacağız…
Ya da bu hikâyedeki gibi, biri güzelliği söyleyecek, diğeri işitmeyecek, öteki anlatamayacak… Sonunda hepimiz yok sayılan bir felakete gömüleceğiz.
Seçim bizim.