
Okullar kapandı. Yazın o serinletici rüzgârı sokak aralarına karıştı, çocuk kahkahaları parkları yeniden doldurdu. Ama ne yazık ki, bir başka ses daha yankılanıyor bu sıcak günlerde: köşe başlarında fısıldaşan tehditlerin, sokak aralarına sinmiş karanlıkların sesi—uyuşturucu.
Aileler olarak hepimizin korktuğu senaryo, tatilin özgürlük havasında çocuklarımızın yanlış ellere düşmesidir. Torbacıların hedefi, boşta kalan genç zihinlerdir. İşte tam da bu yüzden sessiz kalmamalı, bilinçlenmeli ve bilinçlendirmeliyiz.
Geçtiğimiz haftalarda, ben de bu amaçla düzenlenen iki farklı etkinliğe katıldım. İlki, bağımlılıkla mücadele eden gençlerin deneyimlerini anlattığı dokunaklı bir paneldi. Her cümle, bir annenin haykırışı gibiydi. İkinci etkinlik ise mahallerimizde “güvenli alan” oluşturmak için gönüllülerin bir araya geldiği bir atölyeydi. Fark ettim ki; çözüm sadece devlet politikalarında değil, komşu komşuya uzanan destek zincirinde gizli.
Uyuşturucu bağımlılığı sadece bir “birey” sorunu değil; bu toplumun ortak vicdan yarasıdır. Ebeveynlerin bilinçlenmesi kadar, çocukların da erken yaşta hayatla ilgili doğru bilgilerle donatılması gerekir. Bugün bir çocuğu korumak, geleceğin toplumunu kurtarmaktır.
Tatil, sadece deniz ve dondurma değildir. Aynı zamanda, çocuklarımızın en savunmasız olduğu zaman dilimidir. Onları korumak, yalnızca onları evde tutmakla değil; onlara güvenli alanlar açmakla, doğru arkadaşlıklar ve yönlendirmelerle mümkündür.
Gelin birlikte mücadele edelim. Bir çocuğun hayatını değiştirmek, tüm bir toplumun geleceğini değiştirebilir.