
8 Mart Dünya Kadınlar Günü, kökleri işçi sınıfının mücadele tarihine dayanan, kadınların eşitlik, adalet ve özgürlük taleplerinin sembolü olan bir gündür. 1857 yılında New York’ta 40.000 dokuma işçisi kadının “eşit işe eşit ücret,” çalışma saatlerinde azaltma ve doğum izni talepleriyle başlattığı grev, kadınların hak arayışında bir dönüm noktası olmuştur. Bu grev sırasında yaşanan ve 129 kadın işçinin can verdiği yangın ise, kapitalist sistemin insan hayatını hiçe sayan yüzünü acı bir şekilde gözler önüne sermiştir. Aradan geçen 168 yıl içinde, bu tarihi anlamından uzaklaştırma ve kendi çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirme çabaları, özellikle de kapitalizm eliyle hız kazanmıştır. Bugün, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, özündeki mücadele ruhunu kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya ve kapitalizmin tüketim kültürüne hizmet eden bir pazarlama aracı haline dönüşmektedir.
1857’deki grev, kadınların çalışma koşullarının iyileştirilmesi, ücret eşitsizliğinin giderilmesi ve toplumsal hayata eşit katılımı için verdikleri mücadelenin başlangıcıydı. O günden bu yana, kadınlar eğitim, sağlık, siyaset ve ekonomi gibi birçok alanda önemli kazanımlar elde etmişlerdir. Ancak, cinsiyet eşitsizliği hala dünyanın birçok yerinde derin bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir. Kadınlar, ücret eşitsizliği, ayrımcılık, şiddet, taciz ve yetersiz temsil gibi birçok engelle karşılaşmaktadırlar. Dolayısıyla, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün anlamı, bu eşitsizliklere dikkat çekmek, mücadeleyi sürdürmek ve kadınların haklarını savunmaktır.
Ne yazık ki, kapitalizm bu anlamlı günü, kâr elde etme ve tüketimi teşvik etme amacıyla kendi lehine çevirme konusunda oldukça başarılı olmuştur. 8 Mart, birçok şirket ve marka tarafından kadınlara yönelik ürün ve hizmetlerin tanıtımı için bir fırsat olarak görülmektedir. Çiçekler, hediyeler, indirimler ve özel kampanyalar aracılığıyla, tüketicilerin duygularına hitap edilerek, tüketim çılgınlığı körüklenmektedir. Aşıklar, sevgililer ve evli çiftler, sevdiklerine hediye almak için birbirleriyle yarışırken, bu durum, 8 Mart’ın gerçek anlamını gölgede bırakmaktadır.
Bu durumun eleştirilmesi gereken en önemli noktası, kapitalizmin, toplumsal sorunları çözmek yerine, onları kullanarak kâr elde etme amacını taşımasıdır. Kadınların haklarını savunmak yerine, onların duygusal zayıflıklarını ve toplumsal beklentilerini kullanarak, tüketimi teşvik etmek, etik açıdan kabul edilemez bir davranıştır. Bu durum, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün özündeki mücadele ruhunu zayıflatmakta ve kadınların gerçek sorunlarına dikkat çekilmesini engellemektedir.
Ayrıca, 8 Mart’ın kapitalist bir pazarlama aracı haline gelmesi, kadınların heterojenliğini de göz ardı etmektedir. Kadınlar, farklı sosyo-ekonomik koşullarda, farklı deneyimlere ve ihtiyaçlara sahiptirler. Tüm kadınları aynı kategoride değerlendirmek ve onlara aynı türden tüketim ürünleri sunmak, gerçekçi ve kapsayıcı bir yaklaşım değildir. Bu durum, kadınların çeşitliliğini yok saymakta ve onların bireysel ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak kalmaktadır.
Bu bağlamda, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün anlamını yeniden değerlendirmek ve kapitalizmin manipülasyonlarına karşı bilinçli bir duruş sergilemek gerekmektedir. Öncelikle, 8 Mart’ın tarihsel köklerini ve anlamını unutmamalı, kadınların hakları için verilen mücadeleyi hatırlamalı ve bu mücadeleyi sürdürmeliyiz. İkincisi, tüketim kültürünün dayatmalarına karşı direnç göstermeli, bilinçli tüketim alışkanlıkları geliştirmeli ve sadece hediye almakla yetinmeyip, kadınların sorunlarına çözüm bulmaya yönelik somut adımlar atmalıyız. Üçüncüsü, kadınların farklı deneyimlerini ve ihtiyaçlarını dikkate almalı, onların sesi olmalı ve her türlü ayrımcılığa karşı mücadele etmeliyiz.
Sonuç olarak, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, kadınların hakları için verilen mücadeleyi hatırlamak, cinsiyet eşitsizliğine dikkat çekmek ve bu eşitsizliği ortadan kaldırmak için bir fırsat olmalıdır. Kapitalizmin bu anlamlı günü kendi çıkarları doğrultusunda kullanmasına izin vermemeli, 8 Mart’ın özündeki mücadele ruhunu korumalı ve kadınların gerçek sorunlarına çözüm bulmaya yönelik çabalara odaklanmalıyız. Ancak bu şekilde, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, gerçek anlamını koruyabilir ve kadınların eşitlik, adalet ve özgürlük taleplerinin sembolü olmaya devam edebilir. Bu bilinçle hareket ederek, 8 Mart’ı sadece bir tüketim günü değil, bir farkındalık yaratma, harekete geçme ve toplumsal değişimi tetikleme aracı olarak kullanabiliriz.