
Takvim yaprakları 17 Ağustos’u gösterdiğinde, saatler gece 03.02’yi vurduğunda, ülkece yüreğimiz yeniden sızlar. Çünkü o an, sadece evlerimiz değil, hayallerimiz, sevdiklerimiz ve güven duygumuz da yerle bir oldu. 45 saniyede binlerce can, karanlık bir gecede sessizce aramızdan ayrıldı.
O geceyi yaşayanlar bilir; sarsıntının sesi, ardından gelen ölüm sessizliği, yardım çığlıkları… Gecenin karanlığına karışan umut ışıkları, elleriyle enkazı kazıyan yorgun bedenler… Kimimiz yakınını kaybetti, kimimiz komşusunu, kimimiz hiç tanımadığı insanların yasını tuttu.
Marmara Depremi, yalnızca doğal bir felaket değildi; ihmallerin, hazırlıksızlığın, “bize bir şey olmaz” rehavetinin acı bedeliydi. O günden sonra söz verdik; “Unutmayacağız, unutturmayacağız” dedik. Deprem gerçeğini, güvenli yapıların önemini, afet bilincini hep hatırlayacağız diye… Ama geçen yıllara bakınca, bazen hafızamızın ne kadar kısa olduğunu, acılarımızın bile zamanla nasıl un ufak olabildiğini görmek insanın içini sızlatıyor.
17 Ağustos, bize bir kez daha hatırlatmalı: Bu topraklar deprem gerçeğiyle yaşıyor. Ve biz, kaybettiklerimize borçluyuz; aynı acıların tekrar yaşanmaması için hazırlıklı olmayı, tedbir almayı, sesimizi duyurmayı…
O gece hayatını kaybeden tüm deprem şehitlerimizi rahmetle, yakınlarını sabırla anıyorum. Mekânları cennet, ruhları huzur içinde olsun. Ve biz, geride kalanlar… Unutmayalım: Deprem değil, ihmaller öldürür.