Toplumsal Cinsiyet Yetersizliği «

9 Temmuz 2025 - 02:57

Toplumsal Cinsiyet Yetersizliği

Toplumsal Cinsiyet Yetersizliği
Son Güncelleme :

24 Haziran 2024 - 12:12

21 views

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

BENZER HABERLER

“50 Lira’nın Hesabı” – Bir Neslin Matematikle İmtihanı   Yazan: gazete35’in sesiyle  Marketin raflarında fiyat etiketlerine göz gezdiren genç bir kız… Kasaya yöneliyor, elinde birkaç parça ürün. Tutar 50 TL. Cebinden bir 100’lük çıkarıyor. Kasiyer, “Bozuk yok,” diyor. Genç kız tereddütsüz ikinci bir 50 TL çıkarıp veriyor. Kasiyer de 100 TL’yi iade ediyor. Ve soru geliyor: “Tamam mı?”    Bu bir alışveriş değil yalnızca. Bu bir çağın röntgeni.  Yanıt daha da çarpıcı: “Siz öyle diyorsanız doğrudur.”  Burada duralım. Bu iki cümle, yalnızca bir matematik problemi değil. Bu, bir özgüven sorgusu. Bu, eğitim sistemimizin aritmetiğini yitirmesinin kanıtı. Ve evet, bu, “Kim Milyoner Olmak İster?” tarzında bir şaşkınlık anı.  ❖  Bugünün gençliğine eleştiri kolay. “Z kuşağı matematik bilmiyor,” demek hızlı bir yargı. Ama esas soru şu: Bu gençler bu hale nasıl geldi? Onlara sadece formül ezberleten, işlem pratiğini tablet oyunlarına kaptıran, okuduğunu anlamaktan çok test çözmeye zorlayan bir sistemin ürettikleri değil mi onlar?  Atatürk’ün ifadesiyle “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” gençlik hayali, ne ara “doğruyu başkasından duymayı bekleyen” bir güven bunalımına evrildi?  ❖  Matematik dört işlemden ibaret değil. Matematik, düşünmenin kurgusudur. Akıl yürütmenin temeli, mantığın simetriğidir. 100’den 50 çıkınca kalan 50’dir elbette, ama biz bu hesabı yalnız parayla değil; akılla, sistemle, tutumla da yaparız.  Bir nesil, “Tamam mı?” sorusunu kendi zekâsına değil de başkasının otoritesine bırakıyorsa, bu sadece matematik kaybı değil; bu, özgüven erozyonudur.  ❖  Atatürk yaşasaydı, belki Nutuk’un bir bölümünü şöyle yazardı:   “Ey Türk gençliği! Bilim ve mantık yolundan ayrılma. Hesap bilenin değil, düşünebilenin yoludur.”    Şimdi soralım kendimize: Biz gençliğe denklem çözdürmeye mi çalışıyoruz, yoksa onlara yaşamın formülünü vermeye mi?
“50 Lira’nın Hesabı” – Bir Neslin Matematikle İmtihanı Yazan: gazete35’in sesiyle Marketin raflarında fiyat etiketlerine göz gezdiren genç bir kız… Kasaya yöneliyor, elinde birkaç parça ürün. Tutar 50 TL. Cebinden bir 100’lük çıkarıyor. Kasiyer, “Bozuk yok,” diyor. Genç kız tereddütsüz ikinci bir 50 TL çıkarıp veriyor. Kasiyer de 100 TL’yi iade ediyor. Ve soru geliyor: “Tamam mı?” Bu bir alışveriş değil yalnızca. Bu bir çağın röntgeni. Yanıt daha da çarpıcı: “Siz öyle diyorsanız doğrudur.” Burada duralım. Bu iki cümle, yalnızca bir matematik problemi değil. Bu, bir özgüven sorgusu. Bu, eğitim sistemimizin aritmetiğini yitirmesinin kanıtı. Ve evet, bu, “Kim Milyoner Olmak İster?” tarzında bir şaşkınlık anı. ❖ Bugünün gençliğine eleştiri kolay. “Z kuşağı matematik bilmiyor,” demek hızlı bir yargı. Ama esas soru şu: Bu gençler bu hale nasıl geldi? Onlara sadece formül ezberleten, işlem pratiğini tablet oyunlarına kaptıran, okuduğunu anlamaktan çok test çözmeye zorlayan bir sistemin ürettikleri değil mi onlar? Atatürk’ün ifadesiyle “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” gençlik hayali, ne ara “doğruyu başkasından duymayı bekleyen” bir güven bunalımına evrildi? ❖ Matematik dört işlemden ibaret değil. Matematik, düşünmenin kurgusudur. Akıl yürütmenin temeli, mantığın simetriğidir. 100’den 50 çıkınca kalan 50’dir elbette, ama biz bu hesabı yalnız parayla değil; akılla, sistemle, tutumla da yaparız. Bir nesil, “Tamam mı?” sorusunu kendi zekâsına değil de başkasının otoritesine bırakıyorsa, bu sadece matematik kaybı değil; bu, özgüven erozyonudur. ❖ Atatürk yaşasaydı, belki Nutuk’un bir bölümünü şöyle yazardı: “Ey Türk gençliği! Bilim ve mantık yolundan ayrılma. Hesap bilenin değil, düşünebilenin yoludur.” Şimdi soralım kendimize: Biz gençliğe denklem çözdürmeye mi çalışıyoruz, yoksa onlara yaşamın formülünü vermeye mi?