Ne idik ne olduk «

9 Temmuz 2025 - 03:20

Ne idik ne olduk

Ne idik ne olduk
Son Güncelleme :

19 Ağustos 2024 - 15:31

18 views

Eskiden eşler birbirine ellerini tutup, sevgilerini dile getirirdi şimdi ise onu alıp, eşlerin ellerine birer telefon verdiler. Sonrada WhatsApp tan mesajlaşmayı öğrettiler, yan yana iken mesaj atıp bana bir bardak su getirirmisin diyorlar. Ötekide ayağın yokmuş git kendin al iç mutfak orada diyor.
Annelerin gözlerini çocuklarından aldılar, dizilere ve abuk sabuk programlara musallat ettiler.
Babaların eşlerin ellerine dokunduğu anları çalıp, kumandaya dokunduğu anlar inşa ettiler.
Çoğu anne Müge Anlı’yı dinlediği kadar dikkatle çocuklarını dinlemiyor. Dizisini beklediği heyecanla beklemiyor, okuldan çıkış saatini, tiktoktaki evlilik videolarını izlediği kadar aşkla sulamıyor kendi ilişkisini.
Erkekler maçları çok iyi yorumluyor da kendi çocuğunun problemi olunca yorumlayıp rehberlik edemiyor artık.
Karı kocalar kim aşkitosuyla nerede kahve içmiş diye bakmaktan, kendi hak ellerini göz göze diz dize yudumlayamıyorlar. 40yıllık hatırlar oluşturamıyorlar.
Her gün 86 bin 400 saniyelik bir sermaye yatıyor hesabımıza karar bizim, bu sermayeyi ailemiz için mi kullanacağız, yoksa başka hayatları izlemek için mi kullanacağız.

Özetle,

  • İletişim: Eskiden yüz yüze ve dokunarak gerçekleşen samimi iletişim, yerini sanal dünyadaki mesajlaşmalara bıraktı. Bu durum, ilişkilerdeki duygusal bağın zayıflamasına ve karşılıklı anlayışın azalmasına neden oluyor.
  • Aileye Verilen Değer: Aileler, televizyon ve sosyal medya gibi dış etkenlere daha fazla zaman ayırırken, birbirlerine ayırdıkları zaman azaldı. Bu durum, çocukların ihmal edilmesine ve aile bağlarının zayıflamasına yol açıyor.
  • Odak Noktaları: İnsanlar, kendi ilişkileri ve aileleri yerine, başkalarının hayatlarını ve dış dünyadaki olayları takip etmeye daha fazla önem veriyorlar. Bu durum, kişisel mutluluk ve tatmin duygusunu olumsuz etkiliyor.
  • Erkek ve Kadın Rolleri: Geleneksel cinsiyet rolleri, dijitalleşme ve tüketim kültürüyle birlikte değişti. Erkekler, daha çok spor ve teknoloji ile ilgilenirken, kadınlar da ev işleri ve çocuk bakımı dışında farklı alanlara yöneldi. Bu durum, eşler arasındaki dengeyi bozabilir ve çatışmalara neden olabilir.

Bu durumun nedenleri arasında:

  • Teknolojinin yaygınlaşması: Akıllı telefonlar, tabletler ve sosyal medya platformları, insanların hayatlarına hızla girdi ve iletişim biçimlerini kökten değiştirdi.
  • Tüketim kültürü: Materyalist değerlerin ön plana çıkması ve sürekli tüketim ihtiyacı, insanların gerçek ihtiyaçlarını gözden kaçırmasına neden oldu.
  • Bireyselleşme: Toplumların giderek bireyselleşmesi, aile bağlarının zayıflamasına ve insanların kendi çıkarlarına daha fazla önem vermesine yol açtı.

Bu durumun sonuçları ise oldukça ciddi:

  • Mutsuzluk ve yalnızlık: İnsanlar, sanal dünyadaki etkileşimlere takılıp kalırken, gerçek hayattaki ilişkilerinde tatminsizlik hissedebilirler.
  • Aile içi sorunlar: Çocukların ihmal edilmesi, eşler arasındaki iletişim sorunları ve boşanmalar gibi aile içi sorunlar artabilir.
  • Toplumsal sorunlar: Şiddet, suç ve psikolojik sorunlar gibi toplumsal sorunlar, zayıf aile yapılarının bir sonucu olarak ortaya çıkabilir.

Peki, bu durumun önüne nasıl geçilebilir?

  • Teknolojiyi bilinçli kullanmak: Teknolojiyi hayatımıza entegre ederken, onun bir araç olduğunu unutmamak ve gerçek hayatla denge kurmak önemlidir.
  • Aileye zaman ayırmak: Aile bireyleri, birlikte vakit geçirmeye, birbirleriyle iletişim kurmaya ve ortak etkinlikler yapmaya özen göstermelidir.
  • Materyalist değerlerden uzaklaşmak: Mutluluğun maddi şeylerde değil, insan ilişkilerinde ve deneyimlerde olduğunu hatırlamak önemlidir.
  • Kendini geliştirmek: Kişisel gelişim aktivitelerine katılarak, daha mutlu ve tatmin olmuş bir hayat sürebilir.

Sonuç olarak, dijitalleşme ve tüketim kültürü, insan ilişkilerini ve aile yapısını derinden etkiledi. Bu durumun farkında olmak ve gerekli önlemleri almak, daha sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürmemizi sağlayacaktır.

Bu yazıyı okuduktan sonra aklınıza gelen sorular veya düşünceler varsa, lütfen paylaşmaktan çekinmeyin.

“Ne idik ne olduk” sözünün ifade ettiği gibi, geçmişte sahip olduğumuz değerleri yeniden hatırlamak ve gelecek nesillere aktarabilmek için çaba göstermeliyiz.

Resim yükleyin

Bu istem için resim eklemeniz gerekiyor. Resim yüklemek için resim düğmesine dokunun.

Bu istemle ilgili yardıma mı ihtiyacınız var?

Power Up özelliğini kullanırsanız Gemini, isteminizin kapsamını genişleterek size daha iyi sonuçlar sunar

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

BENZER HABERLER

“50 Lira’nın Hesabı” – Bir Neslin Matematikle İmtihanı   Yazan: gazete35’in sesiyle  Marketin raflarında fiyat etiketlerine göz gezdiren genç bir kız… Kasaya yöneliyor, elinde birkaç parça ürün. Tutar 50 TL. Cebinden bir 100’lük çıkarıyor. Kasiyer, “Bozuk yok,” diyor. Genç kız tereddütsüz ikinci bir 50 TL çıkarıp veriyor. Kasiyer de 100 TL’yi iade ediyor. Ve soru geliyor: “Tamam mı?”    Bu bir alışveriş değil yalnızca. Bu bir çağın röntgeni.  Yanıt daha da çarpıcı: “Siz öyle diyorsanız doğrudur.”  Burada duralım. Bu iki cümle, yalnızca bir matematik problemi değil. Bu, bir özgüven sorgusu. Bu, eğitim sistemimizin aritmetiğini yitirmesinin kanıtı. Ve evet, bu, “Kim Milyoner Olmak İster?” tarzında bir şaşkınlık anı.  ❖  Bugünün gençliğine eleştiri kolay. “Z kuşağı matematik bilmiyor,” demek hızlı bir yargı. Ama esas soru şu: Bu gençler bu hale nasıl geldi? Onlara sadece formül ezberleten, işlem pratiğini tablet oyunlarına kaptıran, okuduğunu anlamaktan çok test çözmeye zorlayan bir sistemin ürettikleri değil mi onlar?  Atatürk’ün ifadesiyle “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” gençlik hayali, ne ara “doğruyu başkasından duymayı bekleyen” bir güven bunalımına evrildi?  ❖  Matematik dört işlemden ibaret değil. Matematik, düşünmenin kurgusudur. Akıl yürütmenin temeli, mantığın simetriğidir. 100’den 50 çıkınca kalan 50’dir elbette, ama biz bu hesabı yalnız parayla değil; akılla, sistemle, tutumla da yaparız.  Bir nesil, “Tamam mı?” sorusunu kendi zekâsına değil de başkasının otoritesine bırakıyorsa, bu sadece matematik kaybı değil; bu, özgüven erozyonudur.  ❖  Atatürk yaşasaydı, belki Nutuk’un bir bölümünü şöyle yazardı:   “Ey Türk gençliği! Bilim ve mantık yolundan ayrılma. Hesap bilenin değil, düşünebilenin yoludur.”    Şimdi soralım kendimize: Biz gençliğe denklem çözdürmeye mi çalışıyoruz, yoksa onlara yaşamın formülünü vermeye mi?
“50 Lira’nın Hesabı” – Bir Neslin Matematikle İmtihanı Yazan: gazete35’in sesiyle Marketin raflarında fiyat etiketlerine göz gezdiren genç bir kız… Kasaya yöneliyor, elinde birkaç parça ürün. Tutar 50 TL. Cebinden bir 100’lük çıkarıyor. Kasiyer, “Bozuk yok,” diyor. Genç kız tereddütsüz ikinci bir 50 TL çıkarıp veriyor. Kasiyer de 100 TL’yi iade ediyor. Ve soru geliyor: “Tamam mı?” Bu bir alışveriş değil yalnızca. Bu bir çağın röntgeni. Yanıt daha da çarpıcı: “Siz öyle diyorsanız doğrudur.” Burada duralım. Bu iki cümle, yalnızca bir matematik problemi değil. Bu, bir özgüven sorgusu. Bu, eğitim sistemimizin aritmetiğini yitirmesinin kanıtı. Ve evet, bu, “Kim Milyoner Olmak İster?” tarzında bir şaşkınlık anı. ❖ Bugünün gençliğine eleştiri kolay. “Z kuşağı matematik bilmiyor,” demek hızlı bir yargı. Ama esas soru şu: Bu gençler bu hale nasıl geldi? Onlara sadece formül ezberleten, işlem pratiğini tablet oyunlarına kaptıran, okuduğunu anlamaktan çok test çözmeye zorlayan bir sistemin ürettikleri değil mi onlar? Atatürk’ün ifadesiyle “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” gençlik hayali, ne ara “doğruyu başkasından duymayı bekleyen” bir güven bunalımına evrildi? ❖ Matematik dört işlemden ibaret değil. Matematik, düşünmenin kurgusudur. Akıl yürütmenin temeli, mantığın simetriğidir. 100’den 50 çıkınca kalan 50’dir elbette, ama biz bu hesabı yalnız parayla değil; akılla, sistemle, tutumla da yaparız. Bir nesil, “Tamam mı?” sorusunu kendi zekâsına değil de başkasının otoritesine bırakıyorsa, bu sadece matematik kaybı değil; bu, özgüven erozyonudur. ❖ Atatürk yaşasaydı, belki Nutuk’un bir bölümünü şöyle yazardı: “Ey Türk gençliği! Bilim ve mantık yolundan ayrılma. Hesap bilenin değil, düşünebilenin yoludur.” Şimdi soralım kendimize: Biz gençliğe denklem çözdürmeye mi çalışıyoruz, yoksa onlara yaşamın formülünü vermeye mi?